zilli

yaşlı bir kadının, mesela babaannemin gözünden bakınca, etrafta ne kadar yaşlı insan olduğunu anlıyorum sanırım. allah ömrünü uzun kılsın, ve nazardan saklasın, duyarlılığıyla, kurnazlığıyla, kafasından geçirdiğini anladığım türlü numaralarıyla, çocuksu entrikalarıyla, hikayeleriyle, söylediği türkülerle, oğlu-kızı olmadığı sürece sesi kısık müstehcen muhabbetlere bile girebilmesiyle, "keh keh keh"sırıtmalarıyla bu kadar mı hayat dolu olur bir babaanne?

babaannem sizin nineniz gibi bir melek değil, zaten nine filan diyerek de ona hiç seslenmedim. bildiğiniz bolca dayak yemiş, çevresindeki bazılarının burnundan da getirmiş, parayı da çok sevebilen, okula hiç gidemediği halde çok etraflıca hesap kitap işi yaparak beni hep şaşırtan, imkanı olsaydı matematik profu olabileceğine hiç de şaşırmayacağım bir kadın... günün birinde işte bu kadına sordum: "bu cennet-cehennem meselesi hakkında ne dersin?" "oğlum, allah'ı kandıracak halim yok, cenneti de cehennemi de burada yaşadım, yaşıyorum" dedi, ve ateş dolu cehennem, ırmak dolu cennet tezlerine hiç de pabuç bırakmadı.

ardından kardeşimi düşündüm. çevremde türlü türlü korkuları olan ama kendine "özgürlükçü" adı veren, liberal şarkılar söyleyen korkakları düşündüm. bin tane kitap okusa da, kendini bir ödüle ve cezaya bağlamaktan alıkoyamayan ahmakları, ahmaklığımızı düşündüm. zayıflıklarımızı, obsesyonlarımızı, tatminsizliğimizi, kanaatkarsızlığımızı, tereddütlerimizi düşündüm. kendine "ateist" diyen ve fakat bin tane tanrısı olduğunun farkında bile olmayan arkadaşlarımı düşündüm. babaannemi ve hakikati düşündüm.

0 comments: