amor fati

öyle kanepede uzanırken, birden bir tencere, tabak şıngırdaması duyulur. ya da banyodan kestiremediğin saçma sapan bir gürültü gelir kulağa. neyin düştüğünü anlamaya çalışırsın. tüm pencereler kapalıdır, herşey öyle yerli yerindeymiş görünüyorken, rüzgarın hışmı minimuma indirgenmişken, bu sese anlam veremezsin. gidersin bakarsın ne düşmüş, kırık dökük var mı diye meraklanıp. bilinmeyen bir kuvvet, herşey kımıltısızmış izlenimi veriyorken, varlığın o anlıksal süreci bir tokat gibi yüzüne çarpar. işte orda kabul edersin, pes dersin, sen kazandın dersin, tüm sorulara evet der geçersin. dünya üniversitesinin en kallavi dersi budur. tam olarak o sahnede kabadayı fırat, pencereye bakar, gözlerini kıstığında, kendisini vurmaya gelen adamları görür puslu gecede. tamam artık kavgayı bırakıyorum diyip elindeki silahı sevgilisine teslim eder. kavgayı bırakır. sokağa çıkar. ve çiğdem hiç beklemediği kurşun sesiyle sarsılır. düşen metalik tencere değil, bildiğin porselen tabaktır. zaman geri döndürülemez. tabak eski haline gelemez. kimse eskisi kimse olamaz.

0 comments: