ülke

acaip bir ülkeden söz edeceğim size. gittiğimde tüm rengini içine çektiğim ülkemden, mesela eski tramvaylarından, bitmeyen iniş ve çıkışlarından, kanından ve barutundan. hep inkar etmek zorunda bırakılmış ülkemden sözedeceğim...

alay edilmek zorunda bırakıldığımız, ismini haykırdığımızda susturulduğumuz, vaktinde ankara'sından samsun'ununa, şimdi amed'ine, dersim'ine yürüdüğümüz, türkülerine ve herşeyine didinip de hakettiğimiz, çırpınıp da rızkettiğimiz ekmek gibi sarıldığımız, ama katledildiğimiz ülkeden sözedeceğim. mutlaka bu öyküde çiğ süt emmişler, aldatanlar, namussuzlar olacak. mutlaka kendi derdini anlatamayan yüreği hayallerle süslü delikanlılar olacak. mutlaka en sevdiği kadınlara bir adım bile yaklaşmaktan çekinmiş, sierralarla karıştırdıkları munzurlara taşıdıkları şiir kitaplarını okudukları günün ertesinde en kalleşçe vurulmuş, çekingen kartal yürekliler olacak bu öyküde.

santim santim benimdir diyorum. santim santim alay edileceğim. kendi öldürdükleri tanrılarını, üstüne mühürler bastıkları kağıtlarını benimle karıştıracaklar. her gün yerin dibine batırdığım kendimizi görmezden gelip, çamura bulayacaklar etrafımı. mutlaka sövüp sayılacağım. siyaset teorilerinde dar kafalılıkla suçlanacağım, aptallıkla, şu çağa uymamakla mesela. feodal bir çamur içine bulayıp da küfür ederek anacaklar beni.

sarışın bir rüzgar da benimdir halbuki. sabahleyin vapurlarında martılara bakarken attığım tüm simitleri, cami köşelerinde üstüne yem attığım tüm ürkek güvercinleri ve yanı başında dersi kırıp da inadına şarap içtiğim tüm camiileri de benimdir diyeceğim. anlamayacaklar. anlamsız dünyadan kendime misakı milliler örmekle suçlanacağım. içinde besmele geçmeyen bir allahsızlıkla yargılanacağım.

ama ille de sokrates benimdir diyeceğim. ille de olsun, en büyük dualarımı asos'ta akademinin karşısında şarap içerken ettiğimi tüküreceğim yüzlerine. köyünde okul yok diye komşu köye omuzlarda kış vakitleri taşınan oğullar ve babaları arasındaki en çarpık karmaşaları, çukurovanın tüm pamuk ırgatları, samanlıklarda tezek kokuları arasında en sıcak düzüşmeleri, her gün palabıyığını tarayan erkekleri, onurlu yörükleri, evlerinde her allahın günü sopa yiyen kadınları ve bir bayrağa sarılmışçasına dağlara kaçırılan kızları burdadır işte. ben tam oralıyım.

ahmet de buralı. soyadı türk olduğu kadar kürt olan ahmet de öyle. en az bir afrikalının olduğu kadar evim onundur da diyeceğim...

sokaklarında kaldırım taşları hep atılacak elbet. hep yokmuş gibi varsayılmışlar evlerinde yalnız başlarına fantastik öyküler yazacak. yasakların bile önüne çıkamayacağı tütünler, otlarla ölüme meydan okuyacak. yazdığı her satırda bir damla kanı dökülüyormuş gibi işleyecek sözcükleri. bağırınca tüm suratsız dünya yüz çevirecek ondan. bir serseri gibi... bir serseri gibi etrafı kırıp dökecek sözleri. bu sözcüklerde elbet o da vurulacak. çok geri öğelere sesleniyor diyecekler mesela. ticarete döktükleri beynelmilel sahte semaların müşterileri kutsal sözcükleri ağızlarına sakız edip bela okuyacaklar ona.

fransanın baldırıçıplakları gibi aşağılanacaklar. yaktıkları arabalar örnek gösterip ilkel vandallarla anılacak adları. modern dünyaya ayak uyduramamış zavallılar olarak geçecek adları gazete köşelerinde.

en anneye en babaya en namuslu sistemine karşı çırılçıplak duaları savuracak yine de. baader kadar kriminal olacak, bir intihar eşiğine gelince ağzına geleni söyleyecek fütursuzca, on tane görevli üstüne binse de zaptedemeyecek. hiçbir mahkeme, hiçbir kağıt parçası affetmeyecek onu.

işte en acaip ülkeden sözediyorum size. en sevdiğim. üstüne sevgilim der gibi titrediğim. küfrettiğim ve sevdiğim. bir ülkeden.

2 comments:

Anonymous said...

hem de en cok sevdigim, bir o kadar da yasayamadigim ulkemden mi bahsedeceksin ?

Unknown said...

He valla cehenemini sevmek dedigim hal bu. Diline saglik...