Giz, açıklık ve sevgi kelebekleri

Mistizmin hayatımda ciddi bir yeri oldu sanırım. Birşeylerin gizli kalması, bilinmemesi hep gerekli oldu. Bu durumu abarttığım zamanlarda “hiçbir şey bilmemeyi” sadece “duyumsamayı” istiyordum. En sevdiğim ve yakın bulduğum insanların bile detaylarına inmek gereği hiç duymadığım zamanlardı. (Hoş, şimdi de insanların detaylarını bana anlatmasına ya da onlara anlatmaya pek bayıldığım söylenemez. Ya da düpedüz baymaktan bayılabiliyorum.) Daha da çekici kılmak için hep bir tür örtü gerekliydi – ama bunun abartılınca artık üç maymuna kadar yolu olduğunu acıyla tecrübe etmek durumunda kaldım. İfratta da tefritte de zarar var! (Bir radikalin ağzından böyle şeyler de çıkabiliyor işte.)

Gerçi hala herşeyi tamamen açık kılmanın hayatı zorlaştırdığını düşünüyorum – birine ne kadar yakın olursak olalım, onunla aramızda opak, görünmeyen bir hat olacak. (Hattı basbayağı müdhafa vardır, efendiler. Hattınızı müdafa ediniz!) Bu lekenin gerekliliği biraz da “otonomimizi” korumak için... Bağımsızlık illa karakteriniz olsun diyorsanız, böyle.

Bana öyle geliyor ki bir insanın hayatındaki tüm detayları herşeyiyle bilmek gibi bir istek içinde olmak, kendine ve çevreye pek bizarar bir eylem... Kendimize dair bile herşeyi bilmiyorken, böyle bir şeyi başkasından talep edebilmek, cesaretten ve açıklıktan ziyade sağlıksız olabilecek bir obsesyona takebül ediyor.

Bunu devreye sokan insanların birçoğu “imgesel” bir çıkmaz içindeler: Kendilerine bakmak çok zor olduğu için, gerçekte tüm problemlerini ötekine enjekte edip, bir rahatlama içinde olduklarını bilselerdi; yaptıkları şeyin düşündükleri şeffaflıkla ilgisi olmadığı ironisiyle yüzleşmiş olacaklardı.

Aramızdaki mesafeye saygı göstermek, en başta insana saygı göstermektir. Bu mesafeyi doğru bir ölçüde tutturmayı başardığımızda (sağlıklı) ilişkilerin ayakta durabildiği fikrindeyim.

Bir de madalyonun öbür yüzü var: Bir şeye ya da ötekine ilişiklenirken belli bir ölçüde tutulması gereken mistizmden faydalanarak “yalan”a başvurmak hileciliği. Burada değerli olma potansiyeli taşıyan giz’de ölçüsüzlük yaparak aşağılık bir durumun, riyanın taşıyıcısı haline getirebiliyoruz.

Doğu toplumu buna özellikle müsait. Bir Alman’a adres sorsanız, o size bunu neredeyse tam olarak tarif etse bile eğer içinde minnacık bir şüphe varsa, kırk kez “ama tam emin değilim, sen yine de başkasına da sor” der. Almanca bir telefon konuşmasını sıklıkla muhatabınıza “Alles klar?” (Senin için herşey açık mı?) diye sorarak bitirirsiniz.

Giz’de ileri gittiğim ve yalana battığımı düşündüğüm zamanlarda Anglosakson gelenekteki bu açıklığa hayran olmadan edemedim. Dürüstlük, ahde vefa gibi değerlerin ülkem insanlarında ne kadar eksik olduğunu anladım – elbette bu hastalıktan bana da biraz bulaşmış olabilirdi.

Giz sevgim yüzünden bulaşan hastalıktan biraz olsun kurtulmak için kendimle çoklukla mücadele ettim. Zorlu birşey bu. İnsan kendini tanımamak için direnen bir yaratık – kendine halel gelmesin de, herkesin Allah belasını verirse, versin. “İyi dileklerde” ve “dualarda” bulunmak gibi bir kalesi var nasıl olsa! İyi niyetli olduğunu iddia eden bu insanlarla karşılaştıkça, ironik bir fesatlığın bir erdem olduğuna inancım daha da çok artıyor. Yeri gelmişken söyleyeyim: Hiçbirinizi sırf toprağım, hemşehrim, kandaşım ya da kırkaltı kromozomlu olduğunuz için sevmeyeceğim sevgili doğulular.

Demek istediğim: Elbette arkadaş ve diğer ilişkilerde minimum bir arzunun varolması için minimum bir giz’i elde tutmak gerekliydi. Ama bunu dürüstçe yapmak, ilkinden daha çok gerekliydi.

Bir yandan da Almanlarda bahsettiğim açıklığı bazen abartılı bulduğumu da söylemem gerek: “Allah aşkına sizin hayatınızda hiç mi sürprize yer yok?” diye yakınmalarım olmuştur.
Tabii dürüst olmanın pek de “herşeyi olduğu gibi söylemek” olmadığını anlayabiliyordum. Herşeyi söylemek diye birşey yoktur – bir insanın “samimiyetle” diye başladığı bir cümlenin samimi olma ihtimali daha en baştan düşük değil midir? (Ah şu siniklik ve fesatlık, ne güzel bir karışımsınız!)

Giz ve açıklık dengesi. Susabilmek ve özenli bir detayla anlatabilmek. Bunlar her ne kadar birbirlerine tezat görünse de, ikisi de birbirimize saygı için var. Bu ikisinden de zaman zaman yoksun olan şeye hala sevgi deniyorsa eğer, duygu tanımlarımızdaki cıvıklığı bir kez daha gözden geçirmeliyiz gibime geliyor.

0 comments: