Ben ve ideolojiye dair

Thomas Metzinger’in Ego Tüneli kitabı “kişi” (Self) hakkında düşünceleri yeniden gündemime taşıdı. Bu kitapta değinilen ve değinilmeyen son nörobilimsel gelişmeler aslında psikanalizle benzeşen noktalar arzediyor. Bu tür bilimden hareket ettiğini iddia eden metinlerin illa ki psikanalizin ve Freud’un adını dahi anmaması ya da daha da kötüsü Freud'dan olumsuz babda bahsetmesi beni garipsetiyor. Öyle ki bazen psikanalizin günümüz nörobiliminin bilinçdışı olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Örneğin ‘ben’ dediğimizin, yani Ego’nun dış dünyadan kotarılmış bir aynasal imgeler gestalt’ı olması Freudian ve Lacanian mentaliteyle ve terminolojiyle fazlaca uyum içinde... Nörobilimden bu sonucu çıkaran bir bilimcinin psikanalizin temel varsayımlarına müteşekkir olması gerekirken, “aslında Freud saçmalıyordu” demesinden daha büyük bir saçmalık tahayyül edemiyorum. Nörobilimle uğraşan sıradan bir bilimcinin ya da filozofun egonun dış dünyanın bir modeli olarak keşfinden yola çıkarak illa bir yere saldırması gerekiyorsa, bunun için günümüzün “bilimsel” olarak kabul görebilen ve revaçta olan söyleminde ben’in dışına çıkmaktan aciz olan davranışçı psikolojiyi hedef tahtasına koyması gerekmez miydi?

Tüm bu şerh bir tarafa, Ego Tüneli açık, okunur bir dille yazılmış, hakkında söylenecek, kafa yorulacak çok şey olan, harika bir kitap. Metzinger, ben’in ne olduğuna dair bilimsel deneyleri biraraya getirip, hatırlatmakla kalmıyor; sonlara doğru artık nörobilimsel sonuçlara dayalı bir politik-etik tutum almak gereksiniminin de altını çiziyor.

Bir şeyi ben’in parçası olarak kabul etmemizin koşulu nedir? Metzinger’in kitap boyunca bahsedip durduğu ‘plastik el ilüzyonu’ bu konuda bir fikir verebilir belki bize. (Bu ilüzyonu da görüntülü olarak bir powerpoint’te görebileceğiniz yazarın TED konuşması şuradan izlenebilir.) Ben’in parçası sadece ve pür bir ilüzyon olabilir. Sadece algısal bir ilüzyon nedeniyle kendiliğimizle pek de alakası olmayan bir nesneyi ben’in parçası haline getirebiliriz. ‘İdeoloji’nin sızdığı en temel kapılardan biri bu. O yüzden benlik ve ego bazı durumlarda ideoloji ile ilintilidir diyebiliriz bence.


İkinci olarak yukarıdaki soruya benim önereceğim ‘kontrol edebildiğim şey’ olurdu. Örneğin tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyan biri bunu bizzat ego modelinin bir parçası saymak durumunda kalır. Çünkü 1) onu kontrol edebilir (bizim örneğimizde direksiyonuna eliyle temas ederek, ya da uzaktan kumandasıyla), 2) onsuz çok şey eksik olur (bizim örneğimizde bir yere kolayca ilerleyemez).

Yine akla profosyonel bir tenisçinin raketini ya da protezli bir engelliyi getirebiliriz. Tenisçi eğer raketi egosuna ait beden modelinin bir parçası haline getiremezse, ona ağın karşısından top geldiğinde karşılık verebilmesi için gerekli bir sürü uyaranı (görsel, işitsel, motor, vs.) böyle hızlı bir şekilde işleyecek nöral senkronizasyonu sağlayamazdı. Yani iyi bir tenisçi asla olamazdı herhalde.


İkinci verdiğim örnekte ise, protezini kendi vücudundan parça olarak modellemeyi yani Ego’suna eklemlemeyi başaramayan biri ise en basitinden kendisinin yürümesi ya da tutması için çok gerekli olan ‘yapay’ elini ya da ayağını dış ortamdaki tehlikelerden sakınamazdı. Öyleyse benliğimizin temel direği olan Egosal temsiliyet aslında ATP’leri yıkıp, enerjimizi harcamaktan kaçınmadığımız şeyler aynı zamanda. Birşeyleri sakınmak için onun kendimim olduğunu kabul etmem önemli bir şart. Bu beynimce o şeylere “yararlılık” atfediyorum, o şeyleri böyle kodluyorum demektir diyebiliriz.

Tüm bunları toplarsam, bir ‘şeyi’ egomun parçası kabul etmem için onun bana bir ‘yararlılığı’ olması gerekir, yararlılığın sağlanması için de onu bir şekilde ‘kontrol’ edebilmem gerekir diyebilir miyiz?

En başta bahsi geçen ideolojik ilüzyona, plastik el ilüzyonuna dönersek, bu dediklerimin aslında resmi tam anlamıyla açıklamaya yetmediği görülür. Çünkü zaten eli olan bir kimsenin ‘plastik bir el’e ihtiyacı yoktur, onu kontrol da edemez, zira deneydeki plastik el ve benim aramda bir temas yok. Ama tüm bunlara rağmen, bu deneyle yine de bir ilüzyon yaratarak kısa süre için de olsa, plastik elin aslında kişinin bir parçası olduğuna kişi inandırılabilir.

Elbet biri gelip bu tezi yanlışlamak için, “ama bu tür bir ilüzyonla ego temsiline o plastik el kısa süreliğine katılıyor; kişi çok kısa bir sürede aslında elin kendi parçası olmadığını anlayacaktır” diyebilir. Bence bu sürenin kısalığının uzunluğunun mevzumuzla çok da bir ilgisi yok. Bunu uzatabilecek deneyler de var. Misal bizzat Metzinger’in de katkıda bulunduğu başka bir deneyde, bir deneğe ‘’google” takılıp, sahte bir sanal beden projeksiyonu başka bir koordianata yansıtılıyor ve zamanla birey kendi dışında bir yapay bedeni kendi bedeni olarak kabulleniyor. Kişi o “google”u taktıkça ve ortam koşulları değişmediği müddetçe ego temsili “gerçek” bedenden bambaşka bir koordinatta oluyor böylelikle. Tabii burada da göreceli bir kontrol var aslına bakarsak; zira kişinin projeksiyonu olan beden ve kendi hareketleri arasınaki uyum ya da koherans bozulduğu anda, beyinde bir “şok” yaşanabilir, ve ego artık o projeksiyonu kendi bedeninden, kendinden kabul etmeyebilir.

Yalnız işte yine de "kontrol” noktasında dikkatli olmalıyız kanaatindeyim. Kim kimi (ya da daha doğrusu ne ne’yi) kontrol ediyor? Ego şey’i mi, şey ego’yu mu?

Dışarıdan yaratılan ve süjenin kendiliğinin bir parçası olarak onay verdiği ilüzyon, kontrol edildiği halde kontrol edenin bizzat o süje olduğunu kabul ettirecek sofistikeliği sağlayabilirse eğer, bu durumda kendini dışarıdan kopup gelip bedenlerimize yapışan simbiyotik bir ilişkiyi kabul ettirebilir. Metzinger’in de anlattığı gibi beyin bu anlamda gerçeklikle kontaktta bulunan kişinin farkındalığını devre dışı bırakan harika bir arayüze sebep verebiliyor zaten!

Öyleyse miyonlarca yılın birikimiyle evrimsel süreç öylesine bir sofistikeliğiyi meydan getirdi ki, aslında “kendilik” diye kabul ettiğimiz herşey en temel ilüzyondur çıkarımına kolaylıkla ulaşabiliriz buradan. O vakit, ben’in dışına çıkamayan, dış dünyayı ben’le, egoyla eşleyen her diskurun yolu zorunlu olarak ideolojiye çıkacaktır.

2 comments:

Eleştirel Günlük said...

Guzel ve ilginc bir yazi olmus. Sagol. Merak ettim bu baglamda patolojileri ozellikle de sizofreniyi nasil acikliyorsun?

Tolga said...

sen sağol. son yıllardaki bulgulardan yola çıkıp şizofreni ve kendilik'e dair bol yorum yapmak mümkün. ben ve öteki arasındaki sınır için gerekli egoyu temsil eden beyin kaynaklarının (preforntal korteks) inhibisyonunda problem olabilir mesela.