sonluluk ve bir nisan

Üç günlük dünya kendimize bir ittifak aramakla geçiyor. İçimizdeki hayvan doymak bilmiyor. Başımızı koyduğumuz yastıktan tutun bir dostun sıcak bir merhabasının değerini bilemiyoruz. Herşeye yukarıdan... bakınca gök üstümüze çullanıyor. Okusam ne olur, çalsam ne olur, yapsam ne olur?... sesleri revaçta. Nasıl bir ataletse, herhalde bahara karşı renksiz bir tepki. Baharın canlılığıyla yarışmayı en baştan bırakıyoruz. Hükmen mağlubuz yani.

O ittifaklar elde edilmedi. Asırlar geçse de elde edilmezdi. Yalnızlığa mahkum edildik, ve gelmesi gereken sözcükler doğru zamanda dile uğramadı: Sonsuz bir ev hapsi. Evimizde tıkalı kaldık.

Yeri geldi, evimizi inkar ettik, sokağa çıktık, sokağa bakıp kendimizi görecektik. Ayna tutsun bize dedik ya o ne kibir öyle! Sen kimsin de ayna istiyorsun, bir şahdamarlık canın var, ne havalar böyle!

Etrafta sarışın bir hava kokuyor, gözlerimiz hapsoluyor bu kez, ama o sarışın hava heryerde aynı klişe dar paça kısa pantolon bir boruyu üflüyor. Sonra kendi esmerliğimize dalamadan hibrid bir dünyaya kendi ellerimizle mağlup. Doğal bu, bahar kadar doğal. İnsan herşeyden vazgeçer, hayvanlığından asla!

Matematik sayın insanlar. Çok kullanışlı bir dil. Uğraşıyorsun, ıkınıyorsun, tıkınıyorsun, formülleri uygulayınca da gerçeklikle bağdaşmıyor mu, çılgına dönüyorsun. Belki varımdır, belki herşey var, belki herşeyin bir dili var ve çözdüm ve tuttu ve becerdim.

Tüm bunlar yine de bir becerilme duygusunu kendinden uzak tutmaya yetmiyor. Tüm rakamlar denkleşiyor denkleşmesine de. Herkes bin kez yabancı. Heryer bin kez yalancı bir mahpusluk. Olmaktan çıkmıyor.

0 comments: