silencio

tiyatroyu çoktan bırakmış ayyaş ve titrek bir oyuncunun yeniden sahneye adım atışındaki yabancılıkla çıkıyorum her sokağa. elime kağıt alsam aynı yadsıma... beğenilmek ya da tersi pek umrumda değil olsa da, yine de yazılanlar boşa gidecek diye korkuyorum. vaktinde cömertlikle söylediğim abartılı sözler dizisi dilimde eriyor; ve aslında bu, gerçekte yar diyip, kıyısına yaklaşmaktan çekinmediğim olası insanların önemsizliğinden değil asla. ama ya sözcükler karşılayamazsa... birkaç senedir bunu yazmak oldu derdim. yazamamayı yazmak. etrafımdaki nesneler iyice ağırlaştılar, etrafımda ve uzağımda en önemsediğim karakterler flulaştılar, kalem ağır geldi. fotoğraf makinem mesela, çok uzun zamandır deklanşörüne basmadım. makinemi hep çantama aldım uzaklara gittiğimde, alışkanlık belki, ya da çekilmeye değer birşey bulunur umudu, ama bir tek fotoğraf bile çekmedim. herhalde kosta rika'dan beri böyle, orada da yanımdakinin hatrına...

neden belgelemekten kaçınmak? neden bir perdeleme güdüsü?

aslında desibeli ne kadar yüksek bağırıyorsam, o denli sessizliklerimi saklıyor oluyorum. bunu kavradığımdan belki...

5 comments:

seyyarat said...

Dünyanın en berbat yorumunu yapıp şurada "yaa benim de makinem bozuk ne zamandır fotoğraf çekemiyoruuumm" demek istedim bir an. Buna karşı koyuyor ve diyorum ki yazılanların boşa gideceğini düşünmek hakkında yazacaklarından ziyade yazdıklarını okuyanlarla ilgili değil midir? Çektiğin fotoğrafları göstereceğin kişiler peki?

cüneyt uzunlar said...

girişteki benzetme ayartıcı. bir romanın başlangıcı gibi. metnin ruhunu açıyor.

hamlet de aynıdır, işi gücü yapamamayı yapmaktır, demektir: "Ah bu katı kaskatı beden bir dağılsa/eriyip gitse çiğ tanesinde sabahın." (Sabahattin Eyuboğlu'nun mükemmel çevirisiyle)

belki değil belkiden fazla Kunta Kinte'nin de alınacak bir rövanşı vardır.

kaçarken mücadele etmek. geri çekilirken ileri atılmak. düşerken kanatlanmak. parçalanırken toparlanmak.

fotograf makinesine gelince deklanşörün ve merceğin yeri malumunuz değişkendir.

bir şey daha. uzuuun yıllar önce keş ve dansçı bir arkadaşım sürekli içkisinin özelliklerini değerlendirirdi. keyfine keyif katardı bu. görürdüm.

durgunluk hareketliliğin eseri malumunuz.

Anonymous said...

''Dear Sunshine Girl, There is a funny joke that God plays on man. Have you laughed yet? I think it might be the funniest one of all. The joke is: everyone you ever knew, and anyone who might mourn your passing, will die. What happens after this? There is no proof that you existed. And there is no one to care whether you ever did in the first place. There is a song about this. Maybe someday I will sing it to you. Where we go from here is simple. The nice thing about this place is that you don’t need a compass, a map, a vehicle, a bottle of liquor or a mix-tape to arrive there. We are going to nowhere in particular. I’ll see when you arrive. I’ll be the man wearing a smile and a blue tuxedo. Quietly, The Giant''

My lovely Kunta Kinte maybe just maybe we all need some proof that to know we ever existed once..

somewhere and said some things or just thought of them..

yours quitely

angel

Tolga said...

Seyyarat,

Cok narsistim galiba di mi :) Elbette yazi sonuc itibariyle bir aktarim sureci. Ama en azindan benim icin, "dogrudan" bir aktarim degil bu. Elbette mektuplar, emailler vs. bir sozlu, kisisel aktarim alani; ama yazi boyle bir islev gormek zorunda degil. O, daha cok asla karsidakine bildirilemeyecek olani filan da gectim, yazanin bile kendisine bildirmekten cekindigini aktarabilmesi aslinda. Bu babda, yazida iki arkadas ya da yazanin kendisiyle ozdeslesimi bana uzak kaliyor. Cok kastirici bu dedigim oldu sanki, di mi? :) Yok, bu bir tarz ve secim meselesi aslinda. Tanidigin birinin seni okumasi kadar guzel sey yok tabii; ama yazdigin sen'in ona hitabina benzememeli bence. Anne Frank, Naziler tarafindan katledilmis olan Anne Frank, 14-15 yaslarinda kucuk bir kiz cocugu biliyorsun. Bu sevimli guzel kiz, babasina ve kimseye okutmamis gunluklerinde yazdiklarini. Anne, toplama kampinda oldukten sonra, baba Otto, kizinin gunluklerini okumaya baslayinca cok sasirmis, kizinin duyumsadiklarina, olani biteni yorumlama tarzina... Bambaska bir Anne kesfetmis, peki soru su: Hangisi gercek Anne? Demek istediklerimi tam aciklayabildim mi bilmiyorum, ama bu ornegi verme sebebim biraz olsun anlatabilmek mealimi.

Cuneyt,

Tesekkur ederim bu guzel sozler icin. Ozellikle sunlar icin: "kaçarken mücadele etmek. geri çekilirken ileri atılmak. düşerken kanatlanmak. parçalanırken toparlanmak."

Dear Angel,

I am not Kunta Kinte, babe. Remember, he is on holiday :) And just as Dylan put it: "You and I have been through that / And this is not our fate / So let's not talk falsely now/ The hour is getting late"

nande said...

Belgelemekten kaçınıyorsan, perdelemek istiyorsan, otomatikman yok saymıyor aklın demek ki... bi başka deyişle bilmekte ve hatırlamaktasın demek ki... Bence iyi. Çünkü korkan unutur. Demek ki: ne olursan ol korkak da değilsin :)