yoldaşım arıyor, sesi buruk. kendisinin inşaatçı olduğuna bakmayın, tam bir burjuva. yaz demiyor kış demiyor bir şantiyeden bir şantiyeye atlıyor. ama dediğine göre şantiyeye kız atmıyormuş. sadece arada tepesi atıyormuş, sinirleri bozukmuş bu ara, kafası dumanlıymış, karısıyla sorunları varmış, abisi piçin biriymiş. nasıl yoldaşsın. bak yan şehirde wuppertal'in delikanlısı engels, vakti zamanında pek sevgili dostu marx'a para bile yolluyormuş. benim yoldaşımsa, paradan şikayet ediyor, o denli burjuva. bir de oğlum ben kapital mi yazıyormuşum sanki de, para gönderecekmiş. işçi sınıfı kalmadı diyor üstüne üstlük. hadi şantiyede çalışanları bir kenara atalım sevgili yoldaş. peki, bir hadis-i şerifimizi de mi es geçersin be hey kafirin oğlu. işçi sınıfı çin'de bile olsa gidip alınız. hadi gittik bulduk aldık diyelim de. çinceyi öğrenene kadar anamız ağlar, onu daha fazla ağlatmak ayıptır. hayat yetmez ona. o da yetmiyormuş gibi çinlileri japonlarla karıştırmamak yetisini kazanmak, o accaip kokulu yemekleri yiyebilmek sabrı... beklemek ve babayı almak ne demektir biliyor musun yoldaş? misal ilkokulda süt çocuğu iken günlerden bir gün bedava radyasyonlu fındık dağıtım sırasına girmek, ve sıra tam sana geldiğinde fındık paketlerinin tükenivermesidir. fındık dağıtıcısı ablanın "ah canım sana kalmadı, bitti hepisi" demesidir. sonra yetiştirilip bir yetişkin kıvamına geldiğinde, o fındıkların neden devlet eliyle beleşe dağıtıldığını öğrenirsin. bi kazım koyuncu daha dinlersin. sevinsen mi. o fındık paketçiği sana gelmedi ya, ama bir sor niye. niye. çünkü evladım, radyasyon filan vardı içinde, çernobil sızmıştı ona. seni düşündüm işte. tam sıra sana geldiğinde avucunu yaladın ama bir hayır vardı bu işte. hayır hayır hayır. ben böyle hayır istemiyorum yoldaş. az biraz zehirlenirdim, en kötü ihtimal otuzumdan önce ölürdüm, ama yirmimden sonra olurdu bu kesin. seni tanımış olurdum o arada, ki o zamana kadarki gevezeliklerimiz yeterdi. çok zor yoldaş işte, bu beklemek, bu fındık niga niga züppelikleri, bu postmodern dervişlik bana göre değil. anlıyorum, yine haklısın, her zamanki gibi haklısın. ben burada köle olarak çalışırım, gün gece saat salise bilmeden, alınterimden kendime tonlarca zamanlar yaratırım. biliyor musun? zaman çok değerli yoldaş bu zamanda. feodal esmerler olarak, endüstri devriminden çok kötü huylar kaptık ingilizlerden, bir de sat bir'de "das ist gut" temalı ilk almanca cümlelerimizle ahlaksızlığımızı çoğaltacak ilk adımlarımızı attık. kafanın bir köşesine iyice yerleştir bunu: şu anda almanca konuşmak zamanı yoldaş, fransızca için bekleyecek sabrımız namevcut. öleceğiz, gebereceğiz, ne şantiyesinden bahsediyorsun oğlum hala. bırak çorum'a gitmeyi. bırak kerkük boru hatlarını, azeri petrollerini. bırak bu patronluğu artık. hadi hep beraber mis gibi grev yapalım.
hayli ideolojik bir sitem
ahmet'e
yoldaşım arıyor, sesi buruk. kendisinin inşaatçı olduğuna bakmayın, tam bir burjuva. yaz demiyor kış demiyor bir şantiyeden bir şantiyeye atlıyor. ama dediğine göre şantiyeye kız atmıyormuş. sadece arada tepesi atıyormuş, sinirleri bozukmuş bu ara, kafası dumanlıymış, karısıyla sorunları varmış, abisi piçin biriymiş. nasıl yoldaşsın. bak yan şehirde wuppertal'in delikanlısı engels, vakti zamanında pek sevgili dostu marx'a para bile yolluyormuş. benim yoldaşımsa, paradan şikayet ediyor, o denli burjuva. bir de oğlum ben kapital mi yazıyormuşum sanki de, para gönderecekmiş. işçi sınıfı kalmadı diyor üstüne üstlük. hadi şantiyede çalışanları bir kenara atalım sevgili yoldaş. peki, bir hadis-i şerifimizi de mi es geçersin be hey kafirin oğlu. işçi sınıfı çin'de bile olsa gidip alınız. hadi gittik bulduk aldık diyelim de. çinceyi öğrenene kadar anamız ağlar, onu daha fazla ağlatmak ayıptır. hayat yetmez ona. o da yetmiyormuş gibi çinlileri japonlarla karıştırmamak yetisini kazanmak, o accaip kokulu yemekleri yiyebilmek sabrı... beklemek ve babayı almak ne demektir biliyor musun yoldaş? misal ilkokulda süt çocuğu iken günlerden bir gün bedava radyasyonlu fındık dağıtım sırasına girmek, ve sıra tam sana geldiğinde fındık paketlerinin tükenivermesidir. fındık dağıtıcısı ablanın "ah canım sana kalmadı, bitti hepisi" demesidir. sonra yetiştirilip bir yetişkin kıvamına geldiğinde, o fındıkların neden devlet eliyle beleşe dağıtıldığını öğrenirsin. bi kazım koyuncu daha dinlersin. sevinsen mi. o fındık paketçiği sana gelmedi ya, ama bir sor niye. niye. çünkü evladım, radyasyon filan vardı içinde, çernobil sızmıştı ona. seni düşündüm işte. tam sıra sana geldiğinde avucunu yaladın ama bir hayır vardı bu işte. hayır hayır hayır. ben böyle hayır istemiyorum yoldaş. az biraz zehirlenirdim, en kötü ihtimal otuzumdan önce ölürdüm, ama yirmimden sonra olurdu bu kesin. seni tanımış olurdum o arada, ki o zamana kadarki gevezeliklerimiz yeterdi. çok zor yoldaş işte, bu beklemek, bu fındık niga niga züppelikleri, bu postmodern dervişlik bana göre değil. anlıyorum, yine haklısın, her zamanki gibi haklısın. ben burada köle olarak çalışırım, gün gece saat salise bilmeden, alınterimden kendime tonlarca zamanlar yaratırım. biliyor musun? zaman çok değerli yoldaş bu zamanda. feodal esmerler olarak, endüstri devriminden çok kötü huylar kaptık ingilizlerden, bir de sat bir'de "das ist gut" temalı ilk almanca cümlelerimizle ahlaksızlığımızı çoğaltacak ilk adımlarımızı attık. kafanın bir köşesine iyice yerleştir bunu: şu anda almanca konuşmak zamanı yoldaş, fransızca için bekleyecek sabrımız namevcut. öleceğiz, gebereceğiz, ne şantiyesinden bahsediyorsun oğlum hala. bırak çorum'a gitmeyi. bırak kerkük boru hatlarını, azeri petrollerini. bırak bu patronluğu artık. hadi hep beraber mis gibi grev yapalım.
yoldaşım arıyor, sesi buruk. kendisinin inşaatçı olduğuna bakmayın, tam bir burjuva. yaz demiyor kış demiyor bir şantiyeden bir şantiyeye atlıyor. ama dediğine göre şantiyeye kız atmıyormuş. sadece arada tepesi atıyormuş, sinirleri bozukmuş bu ara, kafası dumanlıymış, karısıyla sorunları varmış, abisi piçin biriymiş. nasıl yoldaşsın. bak yan şehirde wuppertal'in delikanlısı engels, vakti zamanında pek sevgili dostu marx'a para bile yolluyormuş. benim yoldaşımsa, paradan şikayet ediyor, o denli burjuva. bir de oğlum ben kapital mi yazıyormuşum sanki de, para gönderecekmiş. işçi sınıfı kalmadı diyor üstüne üstlük. hadi şantiyede çalışanları bir kenara atalım sevgili yoldaş. peki, bir hadis-i şerifimizi de mi es geçersin be hey kafirin oğlu. işçi sınıfı çin'de bile olsa gidip alınız. hadi gittik bulduk aldık diyelim de. çinceyi öğrenene kadar anamız ağlar, onu daha fazla ağlatmak ayıptır. hayat yetmez ona. o da yetmiyormuş gibi çinlileri japonlarla karıştırmamak yetisini kazanmak, o accaip kokulu yemekleri yiyebilmek sabrı... beklemek ve babayı almak ne demektir biliyor musun yoldaş? misal ilkokulda süt çocuğu iken günlerden bir gün bedava radyasyonlu fındık dağıtım sırasına girmek, ve sıra tam sana geldiğinde fındık paketlerinin tükenivermesidir. fındık dağıtıcısı ablanın "ah canım sana kalmadı, bitti hepisi" demesidir. sonra yetiştirilip bir yetişkin kıvamına geldiğinde, o fındıkların neden devlet eliyle beleşe dağıtıldığını öğrenirsin. bi kazım koyuncu daha dinlersin. sevinsen mi. o fındık paketçiği sana gelmedi ya, ama bir sor niye. niye. çünkü evladım, radyasyon filan vardı içinde, çernobil sızmıştı ona. seni düşündüm işte. tam sıra sana geldiğinde avucunu yaladın ama bir hayır vardı bu işte. hayır hayır hayır. ben böyle hayır istemiyorum yoldaş. az biraz zehirlenirdim, en kötü ihtimal otuzumdan önce ölürdüm, ama yirmimden sonra olurdu bu kesin. seni tanımış olurdum o arada, ki o zamana kadarki gevezeliklerimiz yeterdi. çok zor yoldaş işte, bu beklemek, bu fındık niga niga züppelikleri, bu postmodern dervişlik bana göre değil. anlıyorum, yine haklısın, her zamanki gibi haklısın. ben burada köle olarak çalışırım, gün gece saat salise bilmeden, alınterimden kendime tonlarca zamanlar yaratırım. biliyor musun? zaman çok değerli yoldaş bu zamanda. feodal esmerler olarak, endüstri devriminden çok kötü huylar kaptık ingilizlerden, bir de sat bir'de "das ist gut" temalı ilk almanca cümlelerimizle ahlaksızlığımızı çoğaltacak ilk adımlarımızı attık. kafanın bir köşesine iyice yerleştir bunu: şu anda almanca konuşmak zamanı yoldaş, fransızca için bekleyecek sabrımız namevcut. öleceğiz, gebereceğiz, ne şantiyesinden bahsediyorsun oğlum hala. bırak çorum'a gitmeyi. bırak kerkük boru hatlarını, azeri petrollerini. bırak bu patronluğu artık. hadi hep beraber mis gibi grev yapalım.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
2 comments:
bi sitem de bana yolla yoldas bekliyorum bak
erhanbro'cum, sitem ettirmeyiniz, baris icinde yasayalim, sevgi kelebekleri konsun her yere felan :P
Post a Comment