Çarpım Tablosu

Önce resim vardı. Bir kadın ve adam. Dans ediyorlar. Büyük ihtimal tango. Uyumlu bir çift gibiler. Adamın kafasında son derece modern bir şapka, kadının üçgen bir burnu var. Hemen tren rayının yanında. Bir ışık geliyor tren yolundan ve gölgeleri düşüyor yere...

Bir hiç demek bu tablo benim için. Çerçeveyi tam tersine çeviriyorum ve sadece gölgeleri görüyorum. Ne adamın ne de kadının hatları belirgin bu kez. Kimin kafasında şapka var, kimin burnu şu şekilde, anlamak namümkün. Ama eleleler ve büyük ihtimalle dans ediyorlar. Tüm hatları birbirine karışmış, vücutları, uzuvları, duyguları, nefesleri... Gölgeleri ise aksine öyle keskin ki bu kez. Gölgede çok belirgin bir şapka bir kadın burnu bir de ray. Tren yolu belki gidecekleri yolu temsil ediyor. Böylesi belirsiz bir birlikteliği fantazmalarında kristalleştirmişler keskin gölgeleriyle.

Şimdi'ye tapıyorlar belli ki. Ve tanrılarının esiri olmuşlar; geçmişleri ve gelecekleri demirden bir kafesken, esaretlerini silip atabilecekleri tek bir boyut kalmış: şimdi. Yani anın sonsuz bir hiçlikle dolup taştığı ve varlığın nostaljisinden ve endişesinden uzak konsantre oluşun tadı... herşeyi bir anda yaşıyorlar. Sevdikçe sevişiyorlar; kokladıkça koklaşıyorlar. Kim kim ola ki bu resimde? Kadın bir adım atıyor ve erkeğe karışıyor. Hangisi hangisi, kim bilir... Vücutlar orada ışığın tayfına göre boyutlanıyor. Kafalar öyle büyük ve tabanlara gittikçe lineer bir azalış mevcut o keskin gölgelerin aksine... Orada organlar yok. Tren rayları ise sadece bir düş. Hep binmek istenen ve yolu dünyanın her yerinden geçen, arada leziz yemeklerin servis edildiği, zevklerin sefaların sürüldüğü, komşu koltuklarda öpüşenlerin izlendiği bir yolun kollektif bir düşe izdüşümünden ibaret koca bir tren rayı...

Yoksa, hiçbir şey yok. Adam ve kadın aslından bir tek belirsiz anın vücut bulduğu bir düş. Kimler düşlüyor bunu?

Sen, ben, herkes. Hepimiz gözümüzü dikmişiz onlara, feyz alıyoruz. Kafamızda tango, bir orospuluk inceden inceye zehrini yayıyor damarlarımıza... orada teori yok, orada izlenim ya da fenemonoloji... orada kelimeler yok. Korkutuyor bizi bu.

Ve tablomuzu yeniden tersine çeviriyoruz. Şimdinin zevki, dehşetine yenik düşüyor, spiker kaç gol yediğimizi anlatıyor, futbol yorumcularının alay konusu oluyor, halkın diline düşüyoruz.

Tablomuz yine keskin, yine şimdiden fersah fersah uzakta. Herşey güvenli ve akılcıl ama akıcılıktan çok uzak bir resmin piksellerine indirgiyoruz kendimizi. Bunu bilerek ve korkudan yapıyoruz. Açıklayabiliriz tüm olan biteni. Neden ve sonuç. Hakettiğimizi yaşıyoruz, terkedilmiş bir halkın askeri bir darbeden medet umuşuyuz. Kimse bizi umursamayacak, bizi de ırgılamayacak hiçbir şey. Şimdi'nin o dehşet varlığından daha meşakkatli olanı mı var allah aşkına?

Biz yorgunduk. kırgındık. paramparçaydık. ve tüm köşegenlerinin sertliğiyle o resme ihtiyacımız vardı işte. Paramparçaydık ya, kendimize ihanet etmeseydik de başka n'aapsaydık yani?

9 comments:

mavi duvar said...

kendi alevinle yakmaya hazır olmalısın kendini. önce kül olmadan nasıl yeni olabilirsin ki?

mavi duvar said...

satarsın bu canı, hiç kimse almaz!

Tolga said...

borsada ani bir çıkış var netekim!

mavi duvar said...

salondaki ani dalgalanmaların önüne geçilmeyecek cinsten (:

Tolga said...

her evde bir oda olmalı, dost.

mavi duvar said...

içindeki odalarda kilitli kalma, dost.

Tolga said...

haddimiz bir kuşta kani olmak, can.

Eleştirel Günlük said...

Guzel bir yazi olmus. Sencil bir yazi...

Tolga said...

yapma abi bu ben miyim yani? :)

demek ki ben icince aciga cikiyorum :)