It's Istanbul, not Constantinople, babe!

İşte şehre geldik. Ne çok değişmiş gibi geldi bana. Bense şunu farkettim kendimde: Eskisi gibi sözcükleri dolandırıp kullanamıyorum – orada bir estetik bulmuyorum. Politikaya özellikle seçim politikasına dair pek bir ilgim yok. İçkim ve sigaram arada var, tamam. Belki buradan yırtarız hayat nezdinde.

Günler öyle bir hızla geçiyor ki yaya taşıtlı filan demeden altta bırakıp, eziyor. Meme teorisine kafayı takmış durumdayım. Şeylerin biçimsel aktarımı – varyasyon, kalıtım, seçilim gibi üç temel evrensel Darwinist kurala bağlı olarak gerçekleşebilir. Olağanüstü bir aktarım yolu... Tekrar, tekrar, tekrar. Biçim ve “öz” arasındaki diyalektiği burdan incelelemek işleri kolaylaştırıyor gibi...

Bir de Althusser’in “aslında çok şeyi aklımda gerçekleştirebilldiğimi anladıktan sonra kendimi pratiğe dökmek gerekmediğini anladım” gibisinde birşeyler lakırdayışını anımsıyorum ara ara. Bu alıntı Gelecek Uzun Sürer'de olmalı sanırım. Korkutucu bu fikri çok kolay duyumsayabiliyorum ben de. Birşeyi teorik olarak temellendirdikten sonra o eylemi “zevk”le gerçeklemenin imkanı ve gereğine dair düşünceler pır pır ediyor aklımda. Camus felsefe“intihar etme”nin gereksizliliğine ya da gerekliliğine dokunmaktan kaçamaz derken haklı sanırım...

Ne yazdım ben yahu, şimdi baktım da, sanırsın Öcalan’ın İmralı notları olmuş. Ama rutubeti, trafiği ve seçiimleri bir kenara atarsak sağlık durumum yerinde sayılır. Hepinize selam gönderiyorum. Burada gülüyoruz.


0 comments: