gregor samsa bir sabah uyandığında

telefoncuya gidersiniz. istediğiniz telefon kartını ingilizce almanca karışık sözcüklerle anlatmaya çabalarsınız. telefoncu hintli nihayet derdiniz anlar, "hah şu tip karttan mı bahsediyorsun" der ve "evet" diye sevinmişken siz, adam kahkahalarla gülmeye başlar ve ardından şunu ekler: "ondan bugün kalmamış" ve o minik sevinç kursağınızda öylece kalır. bir müddet adamın gülüşü kafanızda yankılanır durur ya..işte birşey okuduğumda, dinlediğimde, izlediğimde ya da yazdığımda aradığım duygunun rengi tam da bu. hani saçmasapan bir şekilde bir adamın pisipisine eşekler cennetine göçmesi gibi.. diyelim yoldan geçerken "eminem" diye bağırarak korsan CD satmaya çalışan bir garibanın karşısına dikilen bir öküzün "emine benim anamın ismi lan. bir daha ağzına alma, aklını alırım" demesi ve ardından satıcının bir kez daha "eminem, eminem, yok satıyor" diye inatla haykırması sonucunda tek kurşunla yere devrilmesi ve mevta olması gibi.. bu gerçek hikayeyi duyduğumuzda nasıl gülmek arzusuyla kendimizden geçeriz.. işte heryerimizi kuşatan bu "abzürdlük"ün acaip çekici şeytani bir yanı var. böyle hikayeler işittiğimizde, kahkahadan kendimizi alamıyorsak, bu kötü kalpliliğimizden filan değil orası kesin ama neden? aksine ne kadar müstehcen ve sinik olursa olsun, aynı zamanda gayet sempatik ve muzır bir tarafı var tüm bu gülüşlerin. şeylerin banal aptallığıyla çepeçevre sarılmış, kırılgan ince bir dal üzerinde durduğumuzu hatırlattığından belki..

1 comments:

Al Karısı said...

Ölümün fazlasıyla gayriciddi bir durum oluşundan belki...Aslında hepimiz bir Darwin ödülü almak istiyoruz. Ciddi bir ölüm, sıkıcı ve kafa ütüleyici.