ne zamandır hristiyan tanrıyı kabul etmek geliyordu içimden. hele bu katedralin görkemine şahit olduğumda bu kabullenme isteği daha da bir perçinleşti. bir aşkınlığın intihar ilanıydı benim için hristiyanlık. yakın zamanlarda bir tiren yolculuğunda ergenliğinde dehşetle rahip olmak isteyen gür sakallı isveçli bir psikologla tanışmıştım. birçok yolculukta olduğu gibi ilahi tadlar vardı diyaloglarda ve yine birçoklarında olduğu gibi birbirimizin adını bile sormamıştık. adamın yüzünde kutsal bir eziklik okunuyordu, isveç'in soğukluğuna meydan okuyan garip bir acziyet. dünyadaki herkesin acı çektiğini görüyordu. görüyordu diyorum, çünkü ona göre acı çekenler bile bunun farkında değillerdi. ondan, herkesin acısını konu edinmeyen bir mesleği taşımakta zorlanıyordu, ve sırf bundan olsun rahip olmak istiyordu ama kaderin cilvesi mi dersiniz nedir artık, ancak psikologluğa talim edebiliyordu. psikoloji dediğin eni konu ruhsuz rakamlarla maneviyat ölçümü ise, bu meslek, aynen tüm evrenin günahlarını toplayıp bir baskülde tartmak kadar saçmasapandı, hele bunu temel alıp, ağız oynatıp ibadet etmek,,, bundan daha tiksinti verici bir insanlık durumu daha yoktu belki. serserilerin göğüslerinde ve sırtlarında, striptizcilerin çatallarındaki haç dövmeleri gibi dövülmüş, hırpalanmış, parçalanmıştı adamın yüzü, ve çaresizce anlamsızlığı anlama dönüştürecek birşeyler arayıp durmuştu. dermansızdı, rahip olamamıştı ve artık bundan sonra da çok zordu, çok geçti. tiren kaçmıştı...
tiren yolculuğu bitiminde, ben de kendimdeki hristiyan tanrı itikadını sorguluyordum. çoktan beri inanmıştım ona aslında ve hemen ertesinde vazgeçmiştim. allahsızlık ve hristiyanlık arasındaki çizgi öyle inceydi ki... aradaki geçiş fırtına hızıyla tamamlanıvermişti. zaten onu çekici ve olağanüstü ilahi kılan da bu farkın anlamsızlığı değil miydi sanki? aradaki farkı tayin edebilmek bile zordu aslında. tanrının kendi varlığını reddetiği yerde insanın varolma koşulları gerçekleniyordu çünkü. bir adım attığımda artık suçu atabileceğim hiçbir 'şey' yoktu, mızmızlanmak artık riyakârlığın daniskasıydı,,, varlığın yokluktan süzülüp de üstümüze saldığı tek birşeyle başaçıkabilmekten başka da hiçbir ödevimiz yoktu evrende, özgürlükten başka hiçbirşeyle işimiz yoktu. isveçli herife elveda dediğimde bunları düşündüm. bu görkemli katedralde ise bunları düşündüğümü düşündüm,,, nice turist cirit atıyordu. hâlâ bakımı yapılıyor, yılların üstüne sardığı kir harıl harıl çalışan işçiler tarafından ayıklanıyordu. yanımdaki aceleci tipler yüzünden üst katlara çıkmaya bile fırsat olmadı. hemen sonrasında sırasıyla bir kafeye, ingilizce kitaplar satan ufak bir kitapçıya, ne idüğü belirsiz birşeyler yediğim balıkçıya ve bir irlanda pabına girdik.
en sonundaysa herkes gibi biz de siktir olup gittik köln'den.
not: hiç utanmadan hiç arlanmadan şu yazıya gönderme yapıp durduk işte.
11 comments:
demekki güzergah hep ayni baba....sonunda paba girip uzuyoruz...herkes kendi yolundan uzuyor fakat, ayni katedralden iki kere gecilmez kurali isliyor burada da....
buradan bakınca muhteşem bir hayat gibi görünüyor. içeriden de öyle mi? eğer öyleyse ben de deneyeceğim :)
kaçak usta, bu kuralı hatırlattın ya ben bikez daha geçmeye çalışcam, bakalım n'olcak :)
nastenka, şimdinin kısa sürede birşeyler yapmak hastalığına karşı, eskinin nakış nakış örme durumuna şahit olmak... gerekli bişeyse eğer, denemeye değer bence.
genc bukowski,
hristiyan tanri nedir kimdir? hristiyanlarin tanrisi mi? Onun digerlerininkinden farki nedir ki?
eee PA arkadas,
hristiyan tanri onu kabul eden herkesin tanrisidir :)
ben o kaddar zizek alintisi bilene yapmistim yani bunun icin, de mi : kendini inkar edebilen tanri, insan katindaki tanri, insan-tanri, isterik tanri, kendisine guvenilerek / korkularak / siginilarak yol alinmayan, tam tersine onun bize guvendigi / guvenmek zorunda kaldigi tanri vs, vs.
bak oyle kafa sallaniyor ki, ancak bole cevap verebildim. kusurum gorulmesin, taam mi.
Hristiyan Tanrı evet ölebilen Tanrı'dır. Aynı zamanda çoğalabilen Tanrı'dır. Uzakta olan, ulaşılamayan, adı bile anılamayan Yahudi Tanrı'nın varlığının küçük hissettirdiği insanın Tanrı bizi anlıyor o da insan, bizi anlamak için insan deme çabasıdır. Belki de bu yüzden acı çekenlerin bile farkında olmadığı acıyı görmek bir nevi Tanrı'lık iddiasında bulunmaktır.
Sevgili arkadaslar, sizin bu anlattiginiz `hristiyan tanrisi`, `hristiyan tanri` degil. Ben yazida kullanilan `hristiyan tanri` ifadesinin, `hristiyan tanrisi`ndan baska birsey oldugunu zannetmistim. fakat togliatti onunla aslinda `hristiyan tanrisi`ni kastettigini soyledi, yani nema problema.
bir de olmek falan diyince isin icine trinity, vahdette kesret, kesrette vahdet falan filan giriyor ki ramazan ramazan aman aman diyeyim, aramizda varsa gregoryenlere hususen selam edeyim. beni de alin araniza amcalar, cok guzel uzum ezer, bag bozarim.
hosgeldin seyyarat.
absofuckinglutely :) "bir nevi tanrilik iddiasinda bulunmak" ise tehlikeli birsey i$te...
sayin hocam PA,
haklisin. herzamanki gibi :) hristiyan tanri diyince, hristiyan olan tanri gibi bir anlam yuklenebilir, haklisin. ben aslinda pislik yapip linkini verdigim yazinin cevirmenenine sucu atip, siyrilmak istiyorum bu durumdan. vatanda$ direkt inglizce'den buyuk ihtimalle "the christian god"i "hristiyan tanri" olarak cevirmis, ben de alip bunu aynen kullanmisim. "the christian god" da gerci ayni ikiligi yaratibili, degil mi? Ama ingilizce'de bildigim kadariyla "the christian god" demekle "the god of christianity" demek arasinda hicbir fark yok! bunu da turkce'ye uygulayip, guzel mi guzel dilimizin icine etmekte sakinca gormemis olduk cevirmenle el ele verip. ehem.
boyle inglizce dusunme durumlarina turkce'de de dusuyorum; ayni sekilde ingilizce kullanirken tersi de olabiliyor maalesef :)
İlk günahtan ötürü insanı aşağılık bir yer olan dünyaya gönderen, onu bağışladığını göstermek için yine onun bedenine hulül eden, üstelik piç, üstelik kanlar içinde ve kendi çarmıhını yine kendi taşıyan ve yine resulünü o çarmıhta yalnız bırakan, kaldı ki oldukça zayıf, bitkin, sarışın ve biraz da ibne bir peygamberle ne yapacağını bilemeyen bu Tanrı'yı Nietzsche çok zaman önce kanlar içinde yere yıkmıştı. Zizek ve sen onu yeniden mi diriltmeye çalışıyorsunuz şimdi?
Ah.. Ahhh... Siz içmeyeceksiniz de kim içecek?
Henüz hiçbir katedrali ziyaret etme şansım olmadı, mimarlık tarihi derslerinde içinde boğulduğumuz binlerce fotoğraf ve çizimleri saymazsak. Ama hem estetik, hem de dinî bakımdan, katedrallerden hiç mi hiç hoşlanmıyorum; "etkileyici" ve "görkemli" oldukları kesin, ki aslında hoşlanmamamın nedenlerinden bir kısmı bunların içinde saklı zaten.
Benim Tanrı'mın belki en sevdiğim parçası olan Hristiyan Tanrı bir yerde ikametteyse eğer, katedraller hariç herhangi bir yerdedir, o görkemden uzak herhangi bir yerde, oralardan ırak olan her yerdedir demek isterim.
"Herkesin katedrali" kendine
Post a Comment