Sahte mi? O da ne, diyeceksin? Bana hakiki birşeyler söyle, mesela bir uçurumda uzun otların arasında ayaklarımıza diken batarken güneş yakarken tenimizi su arayışına çıksak. Tüm modern sözcükleri bir kereliğine çıkarsak aklımızdan. Film, kitap, yönetmen, peygamber, şehir, ülke, göl - tüm isimler buharlaşıverse bir anlığına. Bir kereliğine öylesine olsan, bile bile kaybetsek bu damayı. Kazanılacak ne mi var şimdi? Seni köftehor, illa kazanılacak birşey derdindesin. Kendimiz diyorum, yetmiyor mu? Ah, ne olur sen de bu kadar tatminsiz olma, bu çıldırtıcı yarışta koşturulmaktan yorulmadın mı: En kötüsü tabutlara gireriz, altımıza sarı bir örtü sererim, kamusal bir yastıkta dinlenir başlarımız, ağzımızda kocaman bir puro yakarız, tütün yasaklarını birlikte deldiğimiz güzel kadınlar, oh, gel keyfim gel... Bana takıl ve hayatını yaşa doktor. Ne diyorum ben doktor? Yine romantik düşler peşindeyim, seni de sürüklüyorum ardımdan. Utanmalıyım bundan. Haklısın, bu düşler öldürüverdi beni yavaş yavaş, haklarını yemeyelim, bugünlere onlarla geldim. Olmayanı talep etmenin sonu böyle olmalı. Doğa yasaları delinemez. Onda da haklısın. Ama reçeten ne? Yalnızlığı öğrenmeliymişim. Tamam bunu anladım, bunu anlattı zaten bana başıma gelen ne varsa. Ama bir ek yasa çıkarın bana özel: Lütfen bir prensesi öptüğümde kurbağaya dönüşmesin mesela. Minibüslere dolmuş demekten vazgeçilsin. Fırından aldığım henüz yeni çıkmış ekmeğin hatrı kalsın. Hatırlasın dostlarım, Avrupa'da trenlerde şehir şehir, perişan, ağzı açık ve geveze dolaşırken o ekmeklere Nutella sürmekten daha fazla ne neşelendirebilirdi bizleri.
Anlaşıldı doktor: benim merhemimden bana fayda yok. Bir kitap yaz sen iyisi bana özel, kahramanı savaşlarla ve vebalarla kol kola gezsin, sılaya döndüğünde şarkılarla karşılasınlar onu, kucaklasınlar. Şen bir final olsun.