seneler

ben bu dalgınlığı kimden öğrendim? sözcüklerin hecelere bölünüp de beynime üşüştüğü çocuk tedirginliği nereden çöktü omuzlarıma da yollar sızlattı bedenimi. bilemedim. filmi geriye her sardığımda bu vebanın kimlerden, nerede ve nasıl yayıldığını fark edemedim. yaşananları zaman aralıklarına bölmek yakışık almazdı: bundan gururla kuşandım dalgın kıyafetimi.

yol aldım yine de. ağır aksak - zaman zaman kimseye ve özellikle de kendime bile hissettirmeyeceğim neşe maskeli beyhude bir tonda ayak uydurdum ritmine keyfinden kabarmış bir kargaşanın. bir kaplanın içinde kaç ceylan vardır gibi bir soruya cüret edemedim çoğu zaman ya, kaldı yine de aklımın bir kenarında. en sevilen ergen kitabına iliştirilmiş silik bir ders notu misali...

hesabıma düşen yorgun argınlık bir şeyler de katmış bana: tüm yıkılmışlığınla bir başına kalmak şövalyeliği. ismi melankoli ismi yer yer budala seviciliği ismi ırmak aynana aldanıp da boğulacağın zavallı bir narsistik tuzak ismi kalbindeki bir kayada kazılı olmalı. elini kaldırmaya takati olmayan bir şövalyenin dünyaya meydan okuması - tüm bir yokluğa ben de varım diyen bir sessiz sedasız yılmaz güney bakışı kalmış cüzdanımda. saçma tüm bunlar. tüm bu proteinlerden var olan ben ve ötekiler. her an gözeneklerinden nefes alıp veren ritmik yaşam çeşitliliği. ama yine de bakışı bu. ama yine de ben otuzumu almış geçmiş koca ihtiyarlığımla senin delikanlı gezegenine kafa tutuyorum. gel de uyandır beni hülyamdan, erkeksen.

0 comments: