Beklenmedik uzak bir konuk gibi
Sokakta bir başıma koyma beni
Kapıyı sürgüleme üstümden"
diyormuş Bulgar şair, kurşuna dizilmeden önce karısına yazdığı şiirde. Yıllar yıllar önce Grup Ekin'den duymuştum... O zaman severek dinlerdim bu sözleri... İster duygusuz diyin, ister başka şey, keyfiniz bilir ama işte şimdi o etkiyi hiç alamıyorum.
Artık sadece her'şey'in değil ama aynı zamanda her'kimse'nin markalaştığı, ticarileştiği, satıldığı, kiralandığı, pazarlandığı bu zamanlarda şairin bunları yazmaya hakkı var mıdır?
Sokakta bir başına bırakılmışız işte, bunu kabul ederek başlasak herşeye, sıfır noktasından?
4 comments:
Bence başından sonuna kadar hatalı bir görüş içerisindesin. Biliyorsun ki, 'yazın'a olan bakış açısı yıllar içerisinde duygu durumu, temel kavrayış ve bilinç ile paralellik göstererek geliştiğinden kendi içinde bir çelişiklik gösterebilir. Kaldı ki göstermelidir de çünkü her değişimle daha derine inersin. Ve derinlerde tadı daha bir başkadır şiirin. Bununla beraber, bence şairler, istedikleri her şeyi yazmakta özgürdürler, bu sadece yazın ile şair arasındaki duygu, kazanç, aşinalık, evrensellik vesaire gibi kavramların ilişkisinden ibarettir... Eğer yanlış anlamadıysam söylediklerini, kendine yetebilme durumuna istinaden "sıfır noktası"nı kullanıyorsun. Gayet iyi bildiğini biliyorum ki, çoğu zaman çoğu kimse çoğu şey için kafa yormaz (durumunu kavramasını sağlayacak öncüllerin olmayışı buna güzel bir örnektir), böylece kitle bağlamında nerede olunduğunun bir önemi yoktur diyebiliriz. Eğer bu aksiyom üzerinden şiiri tanıtlayabilirsek, hiçbir estetik yargının ona iliştirilemeyeceğini görmüş oluruz (Yıllar içinde çeşitli nedenlerle farklı yaklaşımlar denense de, şiir, dil ile sürekli değişen bir yapıya sahip olduğundan ve bu değişimin sınırları belli olmadığından kesin tanımlamalara gidilemez. Bu yüzdendir ki her şairin kendine has bir şiir tanımlaması vardır, aynı her şairin kendine has bir üslubu olduğu gibi.). Bütün bunlar bir yana, "her şeye başlamak"tan neyi kast ettiğini biraz daha açarsan memnun olacağım.
(Güzel insan Eleştirel Günlük'e de haber etsek, iki çift kelam da o etse...)
PI,
Oncelikle su elestiri tarzini artik sIklIkla duydugumdan artik sIkIldigimi soylemeliyim. Tarz su: "Biz ozguruz, istedigimizi de yapariz, sinirsisiz, kendi adina konus". [Belki sen bunu zaten soylemiyorsun ama artik ben bunu cokca duymamdan dolayi paranoyak bir koku aliyorum.] Bu tarz postmodern kapitalizmin agizlara doladigi sozde ozgurluk ideolojisinin bir disavurumudur. Bunu sevgili EG abiye de bir tartismamizda soylemis idim ama "soylem" herhangi bir zatin eylemini degistirmeye yetmez.
Ozgurluk denen sey zorunluluga siki sikiya baglidir. Marks, komunizmden sozederken zorunluluklar dunyasindan ozgurlukler dunyasina gecisten bahseder mesela. Ben Marx'ta da gorulen "zorunluluklar dunyasindaki engeller asildiginda varilacak olan fantastik ozgurlukler dunyasi" mentalitesini problemli buluyorum. Bu konuda daha cok Hegelciyim. Yani her dedigimizde, her agzimizi actigimizda hem ozguruz hem de sorumluyuz. Yani tek tanrili dinlerdeki ozgurluk bana daha yakin: Tanri bize istedigimizi yapma hakkini sunuyor ama bu sunusun kendisi kosullara dimdirekt, sImsIkI bagli. Bundan "proper" ozne (suje) attigi her adimdan sorumludur ve elbette "bunu bir Tanri'ya baglanmadan yapmak kosuluyla". Bu yuzden ozne, eylemine neden olan dissal kosullar hakkinda "sikayet" edemez. Cunku, ozne kendisine mudahele eden dis sebeplerle birlikte zaten secim yapma hakkina haiz olur. Bu kosullarin yoklugu demek "ozgur olabilmek" icin bir zemin yok demektir. Bu, o kosullarin reddi demek olsa bile.
Diyorsun ki:
"Gayet iyi bildiğini biliyorum ki, çoğu zaman çoğu kimse çoğu şey için kafa yormaz (durumunu kavramasını sağlayacak öncüllerin olmayışı buna güzel bir örnektir), böylece kitle bağlamında nerede olunduğunun bir önemi yoktur diyebiliriz. Eğer bu aksiyom üzerinden şiiri tanıtlayabilirsek, hiçbir estetik yargının ona iliştirilemeyeceğini görmüş oluruz (Yıllar içinde çeşitli nedenlerle farklı yaklaşımlar denense de, şiir, dil ile sürekli değişen bir yapıya sahip olduğundan ve bu değişimin sınırları belli olmadığından kesin tanımlamalara gidilemez."
Evet bahsettigin gibi siire makro bir bakis atsan onda surekli bir gelisim goreceksin, buna kimse itiraz etmez herhalde ama ben zaten kesin tanimlara gidelim demedim ki yukarida. Sadece bir sairin olmeden once yazdigi bir siirden ornek vererek bir elestiri yapmaya calistim. Bunun da sebebi, kendime gore oznel etik bir yazin tarzi bulma cabasi. Aslinda yazin filan da degil form bulma cabasi demek gerekir belki. Zizek'in bir ornegini hatirladim simdi. 11 Eylul olaylariyla ilgili bir filmde, ucagin kulelere carpacagi yani ucaktaki herkesin artik olecegi anlasildiginda, adamin biri karisini telefonla arayip, ona "seni seviyorum" gibisinden birsey diyor imis. Film bunu gostererek izleyiciyi "duygu" yogunluguna sokuyor ya da " teror, savas vs. gibi "dunya dertlerinin" nasil bitecegi hakkinda sevgi" mesajlari veriyor gibi gorunuyor. Zizek'se eger adam karisini arayip, "senden aslinda nefret ediyorum, sana nasil bu kadar dayandim" diyebilseydi, cok daha dogru bir eylem yapiyor olacakti diyordu. Zizek'in bu onerisi cok canavarca ve anti-romantik gibi gorunebilir.
Ama eger sanatta aradigimiz zaten varolanin kaskati bir elestirisi ise, hic kimsenin "duygusal" bir temaya sarilarak kendini ve yanindakleri rahatlatmasi gibi bir luksu yoktur belki de. Belki de aradigimiz ve asil romantik olan bu canavarliktir.
Herseye bu canavarligimizi hatirlatabilececek bir refleks gosterdikten sonra yeniden baslama sansimiz olabilir. Buna da bir zaman kafami toparlayinca degineyim.
Elestirin icin tesekkur, gevezeligim icin ozur.
Çok güzel tanımlamalar. Gevezelik ne demek, ne güzel böyle konuşmak, keşke daha kolay olsa... Sanırım bu söylediklerin benim susmamı sağlıyor.
Vulgar bu garibim Bulgar sairinin dedikleriyle gunumuzdeki metaya donusumlerin arasinda nasil bir bag kurdun da bunlari yazma hakki olup olmadigi yargisina gittin onu anlamadim. Eger bu hersey ve herkimselerin metaya donustugu zamanda "benim bunlari okuyup o sairi o kursuna dizilmeden onceki duygu/arzu durumunu anlayacak halim var mi" deseydin sanki daha iyi anlardim.
Daha iyi anlardim cunku siirde soz edilen de, senin simdilerde bu siirdeki dizelerden hic birsey hissetmeyislerin de alabildigine oznel. Yazinda sonlara dogru sozunu ettigin gibi verili gercekligin kaskati elestirisini ustlenmis bir misyon gormedim alintiladigin siirde. Oyle bir misyonu ustlenmis seyin de siir oldugu ya da sanat oldugu tartisma goturur zaten. (Mayakovski’nin devrimden sonra partinin istemi uzerine yazilmis siirleri analizi guzel bir kaynak olabilir bu konuda. ) Kendinde hissettigin apathyde de bence oznelligin daha fazla bir agirligi var. Bu nedenle adamin “duygusalliga sarilip kendini rahatlatmasi” alabildigine varolussal bir secimdir; sairin birey olarak dunyayla bag kurma tercihidir.
Bir de siirde sozu gecen duygusal bag da “son bag” olma olasiligi olan bir bagdir. Oysaki sen “baslangic” olacak bir sey aradigin icin bu siir de Zizek’in verdigi ornek de pek senin amaca hizmet etmiyor sanki. Cunku sen “doga ve toplum karsisinda cirilciplak birakilmisligimizi kabulden; taaa sıfır noktasından baslamaktan soz ediyorsun. Bunun icin de belki herseyi oldugu gibi birakip daga cikan gerillayi irdelemelisin. Daha kavgaya dahi girmeden ölüp gidebilme olasiligina ragmen dağı secen ve dagi secerken de “yarinin cocuklari/gulleri icin” edebiyatini yapmadan “cunku yasamak agir bastigindan” diyen militana bakmalisin. Ve bence asil romantic olan da budur ve bu canavarlik da degildir.
Ozgurluk konusuna gelince;
Tartismisizdir da hatirlamiyorum ozgurluk sorununu nerde ve nasil tartistigimizi. Umarim simdi soyleyeceklerimle celisen birseyler soylememisimdir. Soylemissem de dialektigin bir yasasina iliskin bagini kurar oyle aciklariz de mi? Neyse!
Ozgurlugu zorunlulugun bilinciyle aciklamak kuskusuz ki oldukca kapsamli bir aciklama. Eger ozgurlugu nesnel kosullari ve onun oznelle olan dinamik iliskisini hesaba katmadan humanist bir deger yargisina (ya da bireyin istemine -will-)indirgeyip tanimliyorsa birileri ben senle hem fikirim. Yok oylesi bir ozgurluk. Ancak altini cizerek soylenmeli ki birey de kosullarin alabildigine pasif edilgen bir kurbani degildir. Hani o klasik Althuserci iliski vardir yani. Kosullar bireyi belirledigi gibi birey de kosullari belirler. Iste bireye burada sorumluluk yukleyen ulan iskenceci olmak zorunda degildin hayir deme hakkin-ozgurlugun (ucunda riskler de olsa)- var demeye yer acmak icin bireyin nesnel-kosullar ustu olabilme potensiyelini icinde barindiran bir ozgurluge yer acmak bir moral (Kant) ve epistemolojik ihtiyactir.
Post a Comment