uçurumun ardında
sevişir gibi yapardık da
inandıramazdım seni
bir türlü
ıslaklığımı
çiğ düşmüş yapraklarla
karıştırırdın
inanmazdın
alnından dökülen güneşle
beslenen göğsünde
kıpkırmızı güller taşıdığına
her dokunuşumun
rüzgarın teması
kulağına üflenenin
rüzgarın fısıltısı olduğuna
ihtirasını
bir röntgencinin varlığıyla
karıştırırdın
(sonra ellerimize alıp
taşları
sonsuz bir bosluğa
deliler gibi
hiç durmadan
yağdırırdık)
teninin sıcaklığı
bir tinercinin
kendini yakışından olmalıydı
(ve mumlar yakılırdı bir bir
aya yorgi’de
sana ibret olsun diye)
bu sessizliği bozan
uğultular
iç geçirişine denk düşerdi
dünyanın tüm serserilerinin
ve taylorist üretimin
gürültü kirliliğiydi
yureğimizdeki çarpıntılar
oysa onlar anlamadılar
o cok bilmiş
gözü doymamış
yabancılar
anlayamadık
arkamızda
pasaklı şahitler
bırakmanin gerekliliğini
her kirli öpüşmenin ardından
ey üç kisilik özgün aşklarımın
başrol oyuncusu
nasıl uçarsın şimdi
yüreğin incinmeden
hüznün birikmeden
kanadın kırılmadan
bu kahpe diyarlarda
ey canım, balığım ve ekmeğim
hay sen bildiğini okuyasın!
sincerely, vulgar
0 comments:
Post a Comment