demokrasiymiş hürriyetmiş sarıyer'deki adamın bu işlerle ilgisi kalmadı. kıyıya çekildiğinde içine su dolmuş bir sıçanı karşılar gibi karşıladılar balıkçıdan çıkanlar. üstüne rakı geğirdiler cesedin, ve dergi boyutunda bir gazeteyle kaplamak uğraşına girdiler. cesedin kapatılamayan gözlerindeki gülümsemesi tıp demiş burnundan düşmüştü, fiyakalı bir kapak güzeliyidin, o an sayfaları toplayıp gitmeyen bir gemi yerine kafana uygun bir şapka yapasım geldi. cesede saygısızlıktan birkaç yıl yemeyi benimki yemedi ancak, vazgeçtim.
ne diyordum, sarıyer'in tüm balık restoranları biraraya gelse ve benim en birinci süper ligimde top oynasalar seninle başedemez, hepsi küme düşerlerdi. ne anlam ifade eder şimdi bu dediklerim . olsun, pazarda domates seçerken çok da düşünmezsin işte, çürük kontrolü yaparsın belki elceğizinle. yanında şafii bir pazarcı kötü gözlerini diker üstüne ama abdest kaçar diye de dokunamaz sana. bir ben dokunsam diye türküler yakarım, elin afrikalısıyla dertleşip akraba çıkarım, yollarım peki nerelere çıkar? pazarcı bu ülkede bir türlü teşhis edilemeyen bir dilde, gırtlağına abanır da bir küfür sallar. o amcaoğlu gibi otobüs şöförü olamadığına yanadursun, ben de yanarım işte belki otuzumdan sonra sarıyer'de bir börekçide iyice tıkındıktan sonra geberememek bahtsızlığına. hiç derdim yokmuş da, her yerime rahatlık batar, böyle şımarık yazılar yazarım. işim yok gücüm yok o adam sarıyer'de ölmezden önce ne yer ne düşünür diye kafama takıp teselli bulurum.