bir gün daha geçti. kimle buluştum. neden. amacım neydi. kimlere gülümsedim, şaklabanlık yaptım. bir gülümsememden iş arkadaşım halimin çok iyi olduğuna karar kıldı. annem ve de eski sevgilim telefonda beni duyar duymaz, sesimin çok iyi geldiğini söylediler. sokakta kime sorsam herşey iyiydi, güzeldi, hava bile bahara çalıyordu. dindarlar iyilik yolunda yatıp kalkıyorlar, bilimciler insanlık yolunda giyiyorlardı beyaz üniformalarını, bloglarında yazanların her cümlesi "sevgili bilmemne" ile başlıyor, salya sümük sözcüklerden samimiyet akıtıyorlardı. okuyamıyorum bu türden olanları artık... midem kalkıyor.
kalktım, televizyonu açtım. uzaktan kumandam yok işte! ondan kalktım, düğmesine bastım diyorum. bir programda dendiğine göre daha geçenlerde fransa'da
"le jeu de la mort" (ölüm oyunu) adında bir yarışma düzenliyorlar. "kurallara katiyen uyulacağına" dair bir kontrat imzalanıyor tabii yarışma öncesinde. ve kurallar, soruları bilemeyen diğer yarışmacılara elektrik akımı vermeyi içeriyor. öyle ki gerilim 400 volta kadar çıkarılabiliyor, ve yarışmacılar istemeye istemeye de olsa yanlış bilene "akımı vermekten" geri kalmıyorlar. tabii yarışmacılardan gizlenen verdiklerini sandıkları elektriğin aslında sahte olması ve elektrik verdiklerini sandıkları kişilerin de gerçekte yarışmacı filan olmayıp, acı rolünü çok iyi yapabilen aktörler olmaları... bu aktörler yarışmacılar her şalteri indirdiğinde elektrik verilmiş rolü yapıp, acı acı bağırıyorlar, çığlık atıyorlar. ama fransa'nın sıradan "hümanist" yarışmacılarından 80 tanesinin 60'ı o akımı vermekten hiç çekinmiyor. kontratta imzaladığı, yükümlü olduğu görevi yerine getirmekten imtina etmiyor. ama elektrik akımı vermeye niyet ettiği aktörün bağırışlarından sonra, çok "derin" üzüntülerini yüzlerine yansıtıyor, suçlulukla dolduruyor kendini, üzülmüş gibi yapıyor bile demiyorum, üzülüyor, ağlıyor hatta bazısı "ama yine de" karşısındaki insana 400 volt verecek şalteri indirmekten de geri kalmyor. "ama yine de" 5 kişiden 4'ü tüm bu bağırışlara, çağırışlara rağmen karşısındakine, hemen yanındakine basıyor akımı...
çağın insanının, modern olduğunu iddia edeninden tut; kıskançlığını, ezikliğini modernizme karşı çıkmak adı altında gösteren daha beter versiyonlarına kadar; Subway sandviçleri, süper market peynirleri kadar çeşit çeşit ama aynı kalıptan çıkma olan bu kalabalığın sevinç gözyaşlarına da, üzüntülerine de inanmak mümkün mü? bir litre gözyaşı akıtsanız acı duymuş olmuyorsunuz, bir ton "sevgili" diyince de sevgi dolu olmuyorsunuz. bir ahtapotun milyon tane kolundan birisiniz sadece...